30 Temmuz 2011 Cumartesi

En büyük acı,
Başkalarıyla paylaşmaya cesaret edemediğin acıdır.

*C. Bukowski

28 Temmuz 2011 Perşembe

YAŞAMAK ONLARIN DA HAKKI!!


Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi

Yaşamın tek olduğunu, yaşayan bütün canlıların ortak bir kökeni olduğunu ve türlerin evrimi yönünde farklılaştığını, yaşayan bütün canlıların doğal haklara sahip olduğunu ve sinir sistemi olan her hayvanın kendine özgü hakları bulunduğunu, bu doğal hakların küçümsenmesi ve hatta kolayca göz ardı edilmesinin doğa üzerinde ciddi zararlar doğuracağını ve insanoğlunun hayvanlara karşı suç işlemesine sebebiyet vereceğini, türlerin birlikte olmasının diğer hayvan türlerinin yaşama hakkının insanoğlu tarafından tanınmasını ifade edeceğini, insanoğlu tarafından hayvanlara saygı gösterilmesinin bir insanın bir diğerine gösterdiği saygıdan ayrı tutulamayacağını dikkate alarak, ilan edilir ki;

Madde 1
Bütün hayvanlar biyolojik denge kavramı içerisinde varolmak bakımından eşit haklara sahiptir.

Madde 2
Bütün hayvanlar saygı gösterilme hakkına sahiptir.

Madde 3
1. Hayvanlara kötü muamele edilemez veya zalimane davranışlarda bulunulamaz.
2. Eğer bir hayvanın öldürülmesi gerekiyorsa, bu bir anda, acısız ve korku yaratmaksızın yapılmalıdır.
3. Ölü bir hayvana saygıyla davranılmalıdır.

Madde 4
1. Vahşi hayvanlar yaşama hakkına ve kendi doğal çevrelerinde özgürce üreme hakkına sahiptirler.
2. Vahşi hayvanların özgürlüğünden uzun süreli alı konulması, avlanma ve balık tutma geçmiş zamana ait olup hangi sebeple olursa olsun vahşi hayvanların bu şekilde kullanımı hayati olmayıp, akis davranışlar bu temel hakka karşıdır.

Madde 5
1. Bir insanın desteğine ihtiyaç duyan her hayvan uygun beslenme ve bakımı görme hakkına sahiptir.
2. Hiçbir koşul atında terk edilemez veya adil olmayan bir şekilde öldürülemezler.
3. Her tür soy üretme ve hayvan kullanımında soyun fizyolojisine ve kendi türüne özel davranışlarına saygı gösterilmesi zorunludur.
4. Hayvanları içeren sergiler, gösteriler ve filmler hayvanların onuruna saygı göstermek zorunda olup hiçbir şekilde şiddet içeremezler.

Madde 6
1. Hayvanlar üzerine yapılan fiziksel ya da psikolojik acı çekmeye sebep olan deneyler hayvanların haklarının ihlalidir.
2. Soyu tükenen hayvanların ya da yok edilen bir hayvanın yerine yenisinin ikame edilmesi yöntemleri geliştirilmeli ve sistemli olarak devam ettirilmelidir.

Madde 7
Gereği olmayacak şekilde bir hayvanın öldürülmesini içeren her kanun ya da buna yol açan her karar yaşama karşı işlenmiş suç kapsamındadır.

Madde 8
1. Vahşi bir hayvan soyunun hayata kalma onurunu hiçe sayan her yasa ve böylesi bir harekete sebep olan her karar soykırıma eşdeğer olup soya kaşı işlenmiş suçtur.
2. Vahşi hayvanların katledilmesi ve üreme yumurtalarının kirletilmesi, yok edilmesi soykırım cürümüdür.

Madde 9
1. Hayvanların kendilerine özgü yasal statüleri ve hakları hukuk tarafından tanınmak zorundadır.
2. Hayvanların güvenliğinin koruma altına alınması hususu Devlet örgütleri düzeyinde temsil edilmelidir.

Madde 10
Eğitimden ve okullaşmadan sorumlu merciler, vatandaşlarına çocukluktan itibaren hayvanları anlamayı ve saygı göstermeyi öğrenmeleri için olanak sağlamak zorundadır.

Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi 15 Ekim 1978 tarihinde Paris’teki UNESCO Merkezi’nde törenle ilan edilmiştir. Bu metin, 1989 yılında Hayvan Hakları Birliği tarafından tekrar düzenlenerek 1990 yılında UNESCO Genel Direktörü'ne sunulmuş ve aynı yıl halka açıklanmıştır.

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Hani insan bazen ne ileri, ne geri tek bir adım atamaz ya..
Birini yanında tutmayı bilmez ama onun yokluğunu da istemez.
Kaybetmeyi göze alamaz ama kazanmak için mücadele etmez.
'Bağlanmaya cesaret edemez ama ondan tamamen kopmayı da beceremez'.
Ne sevilmekten vazgeçer, ne sevmeyi bilir.
Hani çok sonra zaman geçer savrulurlar ya,
O zaman dökülür dudaklardan, itiraf edercesine;

“Ne gözümü alabildim, ne göze alabildim.."


can dündar.

23 Temmuz 2011 Cumartesi

Dünyanın en yakışıklı,

zengin, başarılı adamı da olsan;

bir kadın seni çocuklarının babası olarak hayal edemiyorsa;

sıfırsın...

22 Temmuz 2011 Cuma

"Anladım ki; senin sevdiğine değil, seni sevene değer vereceksin.."

[J. Christophe]

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Can Babadan..

Ne hesabını veremeyeceğim bir günüm oldu
ne de vicdanımı lekeleyen bir geçmişim...
Ne hissettiysem onu söyledim , onu yaşadım...
Yaşadığım bir tek andan bile pişmanlık duymadım...
Asla keşkelerim olmadı...

Hiçbir zaman kendimle vicdan mahkemesi yapmak zorunda kalmadım..
Karşıma bazen gerçek yüzler , bazen sahteler çıktı ama olsun ...
ben yine sadece hislerimle yaşadım..
"Ve asla sevmediğim birine 'seni seviyorum' demedim" .
ya da asla birini severken karşılığını beklemedim...
Dostluğuma değer biçmedim , sevgime ise hiçbir zaman sınır çizmedim...
Sevdiysem sonuna kadar gittim,bitirdiysem öldürse de hasreti geriye dönmedim...


Bazen çok kırıldım , bazen belki de kırdım...
Ama hata insana mahsustur dedim..
Affettim , af diledim..

Kimileri birden fazla kırdılar kalbimi ama ben onları yinede affettim..
Onlar belki beni saflıkla yargıladılar.
Belki de içten içe sinsice güldüler...
Ama asıl unuttukları şuydu...
Ben aldanmadım...
Aldanan her zaman kendileri oldular ama bunu anlayamadılar...

Bir insan kaybının ne olduğu bilemedikleri için...
Kaybetmek onlar için bir alışkanlık haline geldiği için..
Oysa ben hiç insan kaybetmedim...
Sadece zamanı geldiğinde vazgeçmeyi bildim o kadar..

Can YÜCEL

Nasıl bittiyse bundan öncekiler, bu da biter.
Bite bite, sonunda ben de biterim!
Olur biter..

Aziz Nesin

19 Temmuz 2011 Salı

Birinin kadını olmak…


Başka hiç kimse tarafından dokunulmamak, konuşulmamak, bakılmamak hatta !
Biraz korunmak, biraz şımarmak…
Birkaç çeşit yemek yapmak, İstiklal Caddesinde sıkı sıkı elini tutmak, belki film izlemek ama mutlaka çekirdek çitlemek, bi yerlerde çay içmek, pazar kahvaltısı yapmak uzun uzun, sahilde yürüyüş yapmak gibi küçük ama zor heveslerim var!

Neden mi?
Herkesin eli tutulmaz,
Herkesle film seyredilmez,
Herkesle çekirdek çitlenmez,
Herkesin kadını olunmaz da o yüzden!
İçinden gelmeli….
Hücrelerine kadar hissetmeli, dna’larına kadar bilmeli insan!
Düşünerek emin olunmaz, bir anda ya olunur ya olunmaz.

Bir de şu yakın geçmiş duvarları olamasa, kafa da hiç karışmaz ya, olsun! Oysa bazen tek bir söze ya da bir bakışa yıkılır bütün duvarlar….
Kek yapmayı da öğrenmek lazım aslında bi ara!
Sabahları uyandığımda “günaydın sevgilim” mesajlarını görmek istiyorum telefonumda. Gün içinde özlediğim birisi olsun istiyorum. Özlemek istiyorum birini. Çok özlersem dayanamayıp gidip sarılmak istiyorum. Dayanamamak istiyorum!
Çalışırken, düşünmek istiyorum onu! Aklımda olduğu için gülümsemek istiyorum ara ara … Gülümsediğim için daha çok çalışmak….
Birini sevmek istiyorum; hiç kimseyi sevmediğim gibi, biri sevsin istiyorum beni, hiç sevilmediğim gibi….
Biri o kadar çok sevsin ki beni, hatalarımı da sevsin istiyorum!
O kadar çok sevsin ki; hata yapmaktan ödüm kopsun!
Kıskansın istiyorum biri beni! Sorsun istiyorum “neredesin” diye, “Hımm kim aradı bakayım” diye! Ben sormam ama, korkmasın. O sorsun!

Biliyo musun ne oldu? ile başlayan heyecanlı cümlelerin sonuna kadar tahammül etsin istiyorum biri bana. Mutlaka ipe sapa gelmez bir şey olmuştur ama dinlesin sonuna kadar. Ya bi yavru kedi macerası yada işte ona benzer bir şeyler olmuştur. Ben her seferinde sanki bahçeyi kazmışım da hazine bulmuşum gibi heyecanla ve öneminin üzerine basa basa anlatırım ya, dinlesin işte. “Ya, evet, çok mühim bir şeyler olmuş” falan desin bi de sonunda….

Şimdi ben istesem İstiklal caddesinde birinin elini tutup gezemem mi?
İstesem benimle çekirdek çitleyip aynı anda film setretmeyi başarabilecek birini bulamam mı bi arasam?
Şimdi ben yalnız olmak istemesem, yalnız olur ve bunları da yazıyor olur muydum?

Hiç sanmam!
Birinin elini tutmakla, birinin elini, sıkı sıkı tutmak arasında çok fark var!
Ya tutarsın ya da tutmazsın ya da, tutmuş gibi yaparsın işte.
Ben yapmam!
Bunu zaten bilirsin.
Kimin elini tutacağını yani.
Deneyerek bulamazsın.
Sadece bilirsin.
Bilmek!
Açıklaması yok.

Ve ben elini sıkı tutmayacağımı bildiğim hiç kimseyle İstiklal caddesine gitmeyeceğim!

Heyecanla ve özene bezene olmadıktan sonra kimseye yemek yapmayacağım!

Repliklerin bir anlamı yoksa, kimseyle film seyretmeyeceğim.

Zaten çekirdeği unutsun bile, asla olmaz!

Birinin kadını olmak istiyor canım; biraz konuşmak, biraz şımarmak…

Çekirdek mutlaka olsun!

16 Temmuz 2011 Cumartesi


Büyük İskender bir korsanı esir alır.

İskender korsana

"Hangi cesaretle denizlerde saldırganlık yapabildin?"

diye sorar.

Korsan

"Sen hangi cesaretle tüm dünyaya saldırabildin?"

diye cevaplar. Ve konuşmasını şöyle sürdürür:

"Ben sadece çok küçük bir gemiye sahip olduğum için korsan

diye adlandırılıyorum, sense aynı şey çok büyük bir

donanmayla yaptığın için imparator olarak

adlandırılıyorsun...''


Noam CHOMSKY ( Korsanlar ve İmparatorlar )


İnsan kaçarken başkasının, dururken kendi kanında boğulur.
İnsanın kendisine biçtiği cezadan daha acı olanı yoktur.

Hakan Günday

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Seveceksen öylece ...

Günün birinde yolu bir dergaha düşen kendi halinde bir adam, dergahta, bir Mevlevi ile bir Bektaşi''nin sohbet ettiklerini görünce yanlarına yaklaşır. Kendini tanıtır ve dergahı merak ettiğini, nasıl zikir edildiğini izlemek için geldiğini söyler.

Erenler başlar adama çeşitli nasihatlerde bulunmaya, herbiri kendi yolunu mümkün olan en tatlı dille anlatmaya çalışır.
Adam bir yandan onları dinlerken, bir yandan da gözleri onların giysilerine takılır.

Mevlevi'nin giydigi kıyafette kollar o kadar geniş ve uzundur ki hem içine üç kişinin birden kolu sığabilir, hem de uzun oldugu icin yalnızca kolları değil, elleri de
kapatmaktadır.

Bektaşi'nin kıyafetinde ise tam tersi bir durum vardır. Elbisenin kolu daracıktır, neredeyse tene yapışmıştır; üstelik kısa olduğu için, eller ta bileklere kadar açıktır.

Bu duruma hayret eden adam, sebebini öğrenmek ister. Büyük merakla, önce Mevlevi'ye sorar:
"Pirim, kıyafetinizin kolları neden o kadar geniş ve uzun? Bunun özel bir sebebi var mı?"

Mevlevi hiç beklemediği bu soru karşısında oldukça şaşırır. İki kolunu da biraz yukarıya kaldırır, sonra ellerini birleştirerek kollarını daire şekline getirir ve söyle der:
"Evet, özel bir sebebi vardır. Çünkü biz insanların günahlarını, ayıplarını, kusurlarını örteriz. Başkaları görmesin diye üzerini kapatırız."

Yanıttan oldukça hoşnut olan adam aynı merakla bu kez Bektaşi''ye döner: "Peki ya siz, pirim? Sizin kıyafetinizin kolları neden bu kadar dar ve kısa? Siz insanlarin günahları ve ayıplarını örtmez misiniz?"

Bektaşsi kendi kollarına bakar, birkaç saniyelik bir dalgınlıktan sonra gülümser ve adama bakarak şöyle der:
"Biz mi? Bizim geniş kıyafetlere ihtiyacımız yoktur. Çünkü biz insanlarin günahlarını ve kusurlarını görmeyiz."


Özetle..;


Seveceksen öylece sev. Ne kusursuz insan ara, ne de insanda kusur.


Birincisini zaten bulamazsın, ikincisinde ise, bulduğun her kusur, ögrendiğin her ayıp sahibini değil, seni çirkinleştirir.

Her ikisi de seni mutsuz eder.

Birincisini bulamadığın için, ikincisini ise bulduğun için mutsuz olursun.

.
.
.

12 Temmuz 2011 Salı




İyi günlerimde çok eller uzanır ellerime,
Resmimi, suratımı baş köşeye asarlar...
Fakat demir kapıların her kapanışında üzerime,
Ardında taş duvarların her kaldığım zaman,
Ne arayan beni, ne soran...

Eeeehh, daha iyi be, bunun böyle olduğu...
Minnetim ve borçluluğum yalnız sana kalsın.
İyi günlerimde benim unuttuğum insan eli
Nasılsın?...

Nazım Hikmet Ran


Mor Harflerle Yazılmış Bir Yazı (Firarperest) / Elif ŞAFAK

“… Otobüsteki adam duvarda bir yazı gördü. Öyle bir yazı ki çıkmadı aklından. Aynı gün uğradığı bankada sıra numarası için makineden bir kağıt aldı. Duvarda gördüğü yazıyı oraya yazdı. Banka sırası kendisine gelince bu kağıt parçasını minik kutunun içine bıraktı. Bir sonraki banka müşterisi yaşlı bir adamdı, emekli öğretmen Muzaffer Bey. Tesadüfen aynı vezneye gelince yazıyı buldu, bir kağıda not etti. O gün bir üniversitenin yakınlarında işi vardı. Meyve satan satıcının yanından geçerken dayanamadı, yazıyı ona verdi. On dakika sonra oradan geçen üniversite öğrencisi genç kız yazıyı gördü, sevdi. Yirmi liranın üstüne yazdı. Aynı gün marketten alışveriş yapınca o yirmi lirayı kullandı. Para gün içinde elden ele dolaştı ve nihayetinde bir taksi şoförüne ulaştı. Taksici baktı yazıya, sevdi. Gece arabasına binen hayat kadınına verdi.

Köfteci kendisine uzatılan parayı aldı. Üzerindeki yazıya bakakaldı. Yüreğinin bir yeri ışıldadı. Bir hayır yapmak istedi, tanımadığı bir cana yardım etmek, güzelliğe vesile olmak… Yazıyı kağıda geçirip kamyonetinin duvarına astı. Orada köfte ekmek yiyen bütün müşteriler gördüler ve başka başka yerlere yazdılar. Bir fısıltı gibi yayıldı yazı. Rüzgar gibi yayıldı... “

EDEP YA HU EDEP, BUGÜN BİR İYİLİK YAP !!!

..

William Shakespeare - ‎66.SONE

vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni
değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez
değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini
değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz
değil mi ki ayaklar altında insan onuru
o kızoğlankız erdem dağlara kaldırılmış
ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru
ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş
değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın
değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene
doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın
değil mi ki kötüler kadı olmuş yemen'e
vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama
seni yalnız komak var, o koyuyor adama

11 Temmuz 2011 Pazartesi

.
Kimseyi değiştiremezsin hayatta.
Ve kimse için de değişmemelisin.
Kimliğini kaybettiğin an yaşamını çöpe attın demektir.
İstemediğin sürece hiçbir şey için ödün vermeyeceksin.
Çünkü gün gelir verecek hiçbir şeyin kalmaz .
Her şeyi sen istediğin için yapacaksınbaşkası senden istediği için değil.
Ve sensen olarak kaldığın sürece senin yanında olanlar da mutlu olacaktır.
Bırak hayatına eşlik etmek isteyenler gelsin seninle.
Yolun bitimine kadar gelmeleri şart değil.
Herkesin gidebileceği bir yol vardır.
Sen yeter ki yanında yer almayı bil.
Ne sen kimse için mecburi istikametsinne de bir başkası senin için...
Seninle gelmek isteyenleri yanına al.
Belki beraber daha çok şey katabilirsiniz bu hayata.
Yanındaki seni mutlu ettiği sürece kalsın hayatındazorlama kendini.
Hayat rahat ve anlayışlı insanlarla
Ve hayat hak ettiği gibi yaşandığında güzel...

"Ve unutma;aynı dili konuşanlar değil aynı duyguyu paylaşanlar anlaşabilir..."

Charles Bukowski .

“Alçalan insanların yükselen değerlerinden uzak duruyorum.”

Murathan Mungan

Konuştuk, sustuk;
bağırdık, sustuk;
ağladık, sustuk;
düşündük
sustuk....

Kimsenin kollarında ölmek falan istemiyorum,
Annemin ayaklarının dibine gömün beni, o yeter.

Edip Cansever

9 Temmuz 2011 Cumartesi

Ağzıyla kuş tutsa da sevemediğim insanlar var benim! Bir de canıma okusa bile sevmekten vazgeçemediklerim...

İlhan Berk

Hiç bir çiçekçi dükkanının demir kepenkleri olmaz
Çünkü kimse aklına getirmez çiçek çalmayı...

B. Vian

1 Temmuz 2011 Cuma

Periler Ölürken Özür Diler


Aşk, bir tedbirsizlikse eğer, perilerin ölmesi hayata değer. Periler hiç konuşmadan nasıl eşlik ettilerse bir ömür boyu insanlara, nesnelere, olup bitene, ölürkenki haylazlıkları yalnızca bir özrün tüm yanlışları toza buza dönüştürmesiyle sona erer. Perilerin öldükleri, öldürüldükleri ülkelerde farklı olduklarını düşünen birileri varsa, onlar cesetleri yerde değil, gökte arar. Güzel ölen, samimi ölen göğe gömülür çünkü.