11 Kasım 2011 Cuma

O gün Sitare ile birbirimize yeniden âşık olmuştuk. Evin hemen kapı girişinde bir yasemin bitmiş, cılız dalının üstünde üç dal da çiçek vermişti. Beyaz, berrak üç yasemin çiçeği. Onun kokusunu hissettiğimiz bir sırada eşiğe oturduk. Bana, ‘Yunus!’ dedi, parmağını kalbimin üzerinde gezdirerek, ‘Burası kalbinin en değerli yeridir. Burada siyah bir nokta vardır. Canın canı, sevenin cananı buradadır. ...O nokta, yoğun bir damla kandan ibarettir. Adına -süveyda- yahut -sevda- derler. Siyaha çalan rengi yüzündendir bu isim. Çünkü sevda, kara talih içinde, o kadar kan damlasında büyür. Bütün tecelli denizleri, bütün aşk fırtınaları, işte o bir damla kanda dalgalanıp çırpınır. Aşırı sevgi bu damlayı tahrip edip dağıtırsa, parçaları bütün vücuda dağılır. Aşk, işte bu dağılmanın adıdır ve o dağılırsa âşık artık ne yaptığını bilmez olur.


İskender Pala, OD, sf 62